Bir Kurşunkalemin Son Sözleri

Evet beyim, ben bir kurşunkalemim,

Naçizane vücudum biraz odun biraz kömürdür benim.

Evet hanımım, ben bir kurşunkalemim,

Başkalarınınkinden ziyade biraz size kendimi anlatayım.

Ormandan fabrikaya, fabrikadan dükkana, dükkandan çantalara, çantalardan ellere giden serüvenimizin tek amacı bir yerde herhangi bir zamanda kağıtla buluşmaktır.

Bende buluştum elbet ama inanın ben bile hatırlamıyorum ilk ne yazdığımı.

Gariptir ki o haz hala çatlaklarımda gezinir.

O kağıda ilk değiş.  

Sonrası öyle gelmedi güzel bayan!

Kah bir telefon numarası karaladım bir eczane reçetesine, kah unutuldum ilkokul sıralarında.

Acıdır beyim unutulmak, öyle değil mi?

Bir kalem olsam da benim de içimi yaktı o his.

Bulunmak nasıl heyecanlandırıyorsa öyle.

Kısacık ömrümde yazmadığım kadar çok soru işareti geçti içimden.

Bazen nasıl katlanıyorsunuz bu garip düzene, bilinmezliğe ve belirsizliğe çok merak ediyorum.

Ayrıca bir kalemin saklayacak nesi olabilir ki değil mi?   

Hissetmeyi öğrenen ilk kalem ben miyim diye çok düşündüm.

Bu kadar keder bu kadar elem dolu bir dünyada kağıda dökülenlerin hep acı kasvet ve hüzün olduğunu gördükçe ve yazdıkça.

Basit bir merak kapladı içimi ve dedim ki 'neden insanlar meramlarını anlatma yetisine sahipken böylesine bana sarılmaktalar?'

Görüp konuşabileceği dokunabileceği hissedebileceği varlıklar varken neden bu kadar kapanıklar? 

İşte bu da içimden geçen milyonlarca soru işaretlerinden biri gibi sonsuzluğa uzandı. Korkuttu beni bu derinlik fakat kontrolü bende değildi dökülen kelimelerin.

Üstümdeki parmak izi haritaları bilinmez acılara yelken açan düşünceleri salıveriyordu bu belirsiz denize.

Kim bilir kimileri için bir hazinedir bu belki, fakat ne kimsenin haritadan haberi var ne de sağlam bir gemisi, hiçbir şeysiz bilinmezliklere yollanmaz insan değil mi?   

Böyle böyle anlattıkça insanların hikayelerini, onlara benzemeye başladığımı fark ettim ama o kadar değersizdim ki.

Düşünsenize tükenmez kalemlerin bile tükendiği bir zamandayız.

Kim takar kurşun kalemi?

Hem şanssız da sayılırım kaç kez kırıldım diye açtılar beni hunharca.

Düşünmediler ki yumuşak ve güzel yazmayı.

Kimse düşünmedi hem de.

Kendi acılarına gömülmüşken insan başkasını asla düşünmüyor.

Oysa ne de güzel yazıyorlar sevdiklerini ve onsuz yapamayacaklarını.

Methiyelerin ardı arkası kesilmiyor acı bünyedeyken.

Sonra ne oluveriyorsa ne verilen sözlerin ne de o karşılıksız sevmelerin esamisi okunmuyor.

Nankör insanoğlu beyim!

Ne yani sen hiç mi bu güzel hanımefendiyi bırakmayacaksın?

Hem belki o çoktan gönlünü başkasına kaptırdı bile.

Entrikaları benden iyi kimse bilemez.

Bırakın onları dinlemeyi, şahit olanın yanı sıra kanırta kanırta kimi zaman kan kimi zaman gözyaşı damlaları içerisinde BEN yazdım hepsini.  

İçinizi görmüşlüğümde var güzel bayan!

Gırtlağınıza batarak, sıcağınızı tatmışlığımda.

Duymuş olabileceğim en ilginci çıkmıştı seslerin, nefes ağız ya da burundan çıkmayınca.

Ne gariptir ki beni, kendi hissettikleri arasında cendereye düşenler kadar etkilememişti.

Kırbaç misali şaklayarak, çekiç misali çınlayarak insanların  sağa sola savruluşunu izlemek daha ilgi çekiciydi.

Hayata sımsıkı bağlanmış delikanlıların güzel bir göz uğruna bilmem kaç katlı binalardan kafa üstü yere çakılmaları normal gelmeye başladı bunları çözünce.

Her çiçekten bal alan çingenelere taş çıkartacak işvelerdeki şahbaz hatunların kendilerini cayır cayır benzin döküp yakmaları es geçilebilecek bir şey değildi ama dedim ya bu cendere idi her şeyi yapan. 

İçine çekmese o civanları dilberleri, belki de hayat dedikleri o meşgale de güzel şeylere vesile olurlardı. Ne acıdır çoğu zaman kendileri tıpış tıpış geçiriyorlardı bu halkayı boyunlarına.

Oysa ki ne basitti istedikleri.

Sonrası yine milyonlarca soru işareti...  

Güzel bayan, yakışıklı bey!

Sizin doğanıza tamamen yabancı olan ben, uzak kalamadım kederinizden ama anlamlandıramadım da onu.

Tamamen objektif bile kalsam o bilinmezliğiniz yahut buna neden olan korkunuz, kibriniz, gururunuz... her ne haltsa daha tükenmeden boşlukta yitmeme yetti.

Anlayacağınız üzere sizi sizden iyi tanıdığım halde bu garip sorgulamayı yapma gereği buldum kendimde.

Olsun.

Ne de olsa artık açılamayacak kadar küçüldüm.

Tutmak da zorlaştı.

İyisi mi siz beni bırakın aldığınız yere ve unutun.

Belki inanmazsınız ama insanoğlunun kendi kendine ettiklerini, kendi içinde dürüstlüğü ve affedilmeyi bekleyişini gördükten sonra unutulmak o kadar da yakıcı gelmiyor artık.

İşte bir kurşunkalemin son sözleridir bunlar.

İşte anlattım size beyim, işte dinlediniz bayan!

Varın köhneliklerinizi kendiniz düşünün. 

Çünkü ben sadece, bitmiş ve tükenmiş bir kurşunkalemim.


Tek düşündüğüm ise neden kendimi öyle hissetmediğim.

8 Aralık 2014

Yorumlar